Kayıtlar

Can’sız Bir Sene

 3 Ağustos 2024 akşamında ölüm haberini aldığımda, parmaklarım bunları yazmıştı. Neden bilmiyorum yayınlayamadım. Yayınlarsam gerçek olur diye düşündüm herhalde. Bir senedir her gün öyle ya da böyle aklıma geldin Can. Şimdi, o yarım haliyle, olduğu gibi dursun bu burda. Söylenecekler daha çok senin için, diğerleri de seni sevenler olarak kalbimizde bizimle… Sevgili Can, Dünyanın en orijinal insanı… Sana dün dediğim gibi;  “Hoşçakal, görüşürüz!”  Günlerdir kafamın içinde seninle konuşuyorum, bazen cevap bile verdiğini farkediyorum. Gülümsetiyorsun beni. Sonra denize bakıyorum, güneşin dalgalarda yansımasına, rüzgarın tatlı tatlı yanağıma esmesine, artık bunları göremeyecek, hissedemeyecek oluşun bende inanılmaz bir adaletsizlik duygusu oluşturuyor. Adalet zaten en yumuşak karnım iken, daha 45 yaşında gidişin bir gidiş gibi değil, kopartılma gibi hissettiriyor. Dün seni son kez gördüğümde, o bakışın bile buna emin olmama sebep. İstemiyordun biliyorum. Çok da hak ediyordun y...

Gidememek

Gidemiyorum. Büyük sorun. Gitmek isteyip gidememek, kalmak isteyip kalamamak; huzursuz bacak sendromuna sahip kişilerin sorunuymuş diye okumuştum geçenlerde. Hastalıktan bağımsız, beni çok etkiledi. Ah! dedim, bende de var bundan.  Belki çoğumuzda olan ve yapabildiğimiz için lüks olduğunu bilmediğimiz bir eylem bu. Ben bir süredir istesem de yapamıyorum. İster adına kaçmak deyin, ister nefes almak, gidemiyorum. Meğer en büyük özgürlükmüş gidebilmek. Hele özgürlüğüne düşkün bir Koç burcu olarak bunu yapamamak, yavaş yavaş yiyor beni içten içe.  Ben kolay kolay köprüleri atan biri değilim, hiç olmadım. Hep tamir ettim, hep uğraştım, emek verdim, şans verdim. Kişilere, olaylara, sevgililere, arkadaşlara… Sonra bunların travmalarımla ilişkili olduğunu anladım, biraz biraz kendimi tanımaya başlayınca. Sonra kimini öylece zamana bıraktım, kabul edebileceğimi ettim, etmeyeceğimi çıkarttım centilmence.  Şimdi tam da oradan gitmek isterken, hayatımdan bazen tamamen, bazen 5 dakika...

Karantinada Bir Doğum Günü

Küçükken tek hatırladığım sokağa çıkma yasağı, sayım yapılırkendi. Hatta o zaman da biz çocuklar, araba geçmemesinin verdiği keyifle, bomboş caddelerde top oynardık. Bunu düşünürken, nasıl da dışarıda oyunlar oynadığımız aklıma geldi. Cep telefonları olmamasına rağmen, ailelerimiz de, şimdiki gibi, bir çocuğunun kaçırılma korkusu olmadan, saatlerce dışarıda kalmamıza izin verirlerdi. Şimdi ise, yeni yaşımın gecesinin arefesinde, ilk kez biraz korku verici bir sokağa çıkma yasağı yaşarken yazıyorum bu satırları. Birkaç senedir Engin’e doğum günü sürprizi istemiyorum, tek olalım dediğim halde hep arkadaşlarımla sürpriz yapıyor ve her seferinde çok mutlu olduğumu gördüğü için tekrarlıyordu. Yine üç beş ay önce bu sefer ciddi ciddi kutlama yapmayalım lütfen derken, elbette bunu demek istememiştim. Ama derler ya, dilek tutarken hiç boşluk bırakma diye, epey boşluk kalmış olmalı ki, böyle tuhaf bir zamanın içinde buldum kendimi. Ama yalnız değiliz. Sadece ben değil, tüm dünya evde ve ben...

Bir Yavru Kedi Hikayesi

Resim
Bazen kendimi 35 yaşında bir ergen gibi hissediyorum. Ergen dediysem, hani şu bıkkınlıkları, sıkılmaları, hayatı anlamsızlaştırmaları, dünyada tek kalmış gibi hissetmeleri vardır ya, buna benzer hissiyatlar içinde oluyorum. 35 yaşında bunu yaşaması bir parça daha zor oluyor elbet. Keza dünyada tek hissetmek hala zor, her ne kadar insanoğlunun (bunun seksist olmayanı var mı?) dünyada tek başına olduğunu bilsem ve bunu kabullenme konusunda çok sıkıntı yaşamasam da... Bugün bana bunları hissettiren minicik bir candı. Bir randevuma yetişmek için yürürken gördüm onu. Yavru bir kedi... Tatlılığı beni durdursa da arka ayağının birine basamadığını görünce kalakaldım. Bir adım attım ona ve o, en sevgiye aç haliyle yapıştı elime. Ne yapacağımı bilemedim. Biraz sevdim onu fakat bir çare bulmak lazımdı. Çok detaylara girmeyeceğim çünkü insanların duyarsızlığından bahsedip daha fazla ne kendi canımı ne sizin canınızı sıkmak istemem. Kısaca yardım çağırdım, belediye veterinere götürsün diye ve b...

Küçük bir diyalog

"Herşeyi hissedebiliyor musun?" diye sordu çocuk. "Hayır" dedi, "En çok acıları hissediyorum. Hüzün, kırgınlık, öfke... Acıya dair ne varsa.". Durakladı, dört duvar arasında olmalarına rağmen, sanki birşeyi arar gibi gözleri uzaklara dalmıştı. "Peki ya mutluluk?" dedi çocuk sessizliği bozarak. Keyfi kaçmıştı. Tam da tatlı bir hüznün tüm asaletine kendini bırakmışken bu soru da nereden çıkmıştı? Yine de cevabın hakkını vermek için düşündü. Belli belirsiz bir gülümseme dudaklarında belirmişti. Gerçek olsa tadı boğazını yakabilecek acı bir gülümseme... "İçindeyken pek kafa yorulan birşey değil." dedi. Çocuk açıklama isteyen meraklı gözlerle ona bakıyordu. Devam etti; "Acı herşeyden daha gerçektir. O kadar gerçektir ki neredeyse dokunabilirsin. Kalbini sıkıştırır, damarlarında zehir gibi dolaşır. Sen panzehri bulana kadar, tabi bulabilirsen, her hücrene değer, yorar. Bundan daha gerçeği yoktur. " Çocuğa cevap vermediğini farkedere...

Dürtsenize

Geceleri durtsenize beni. Ne de hassas ve bir o kadar da hissiz oluyorum bir bilseniz. Sanki hicbir sey yolunda degilmis gibi ama sanki her sey yolunda gibi. Soguk ve sicak iki uc nokta ve ben ilik degilim. Her iki duyguyu da yasiyorum geceleri.  Durtsenize beni. Birseyler karalayayim. Aslinda belki cizerim. Ama yok usenirim kesin. Belki size bir sarki soylerim. Uzun zaman oldu sesimi kendime bile bagislamayali. Oysa o kadar bagirarak sarki soylemek istiyorum ki.  Durtseniz iyi olur sanki, ha? Cok yalniz degil misiniz siz de geceleri? Kendinizle cok kalmaktan usanmiyor musunuz bazen? Biliyor musunuz, seviyorum yalnizligi. Bazen cokluktan daha fazla. Nicel olarak degil belki ama nitel olarak bana daha cok yalnizlik. Bakmayin boyle dedigime. Insanlarla olmayi da cok seviyorum. Eskiden orda olup aslinda ruhen orda olmadigim kalabaliklar daha fazlaydi. Sanirim kendimle daha barisigim artik. Kalabalikta da o anin keyfine varabiliyorum cogunlukla. Farkindalik onemli ya anda kalmak i...

Sen çizmeni çıkarma güzel kardeşim...

Sen cizmeni cikarma benim guzel kardesim.. Katranin icinde yuregi tertemiz kalmis kardesim, cikarma sen cizmeni.  Yeni kurtardigi canini sedyeden degersiz goren kardesim, uzat ayaklarini. 40 Liraya canini emanet eden kardesim, en cok sen uzat ayaklarini.  Senin ne gemiciklerin var, ne yuzbinlerce Franklik saatin. Senin bi cizmen var kardesim, onu da cikarma, icimizi daha fazla daglama... Asil yuregi yerin en dibine gomulmusler cikarsin artik vicdanlarini gun yuzune... Yoksa hep biz ölecegiz...