Derinlerden...
Size ilham veren seyler oluyor bazen. Ilham veren olaylar, ilham veren yerler, ilham veren kisiler. Iste o zaman, ruhunuzda olusan bu yansimalarin hicbir detayini kacirmadan yazmak istersiniz. Bana da boyle oldu.
Belki de bunu yapan benimdir. Zaten herseyin halusinasyon oldugunu dusunen bunyem, belki de ihtiyaci olani yaratmistir kendine. Fakat her ne ise o yarattigim, bana verdigi hazlardan pek memnunum.
Cok kotu bir tecrube sonrasi daha onceden biletini almis oldugum Polonya'ya gitmek durumunda kalmistim. Bir arkadasimin arabasiyla Varsova'dan sonra, Muthis guzellikteki Krakow'a ugrayacak, oradan da Prag'a gecip geri donecektik. Oyle bir zulumdu ki o ucaga binmek... Hala geride olan ve kalanlara uzulmekle mesguldum cunku. O aci icersinde kaybolmak sanki daha iyi olacakti. Fakat gidiyordum iste. Indigim andan itibaren pek hosnut olmasam da iyi gorunmeye calistim. Ve istemeyerek gittigim yolculuk basladi. Krakow'un ardindan yavas yavas yolculuga kendimi kaptirmaya baslamistim. Arabamizda Tomtom navigasyon, benim elimde de Avrupa haritasi, yollari katetmeye baslamistik. Prag yolundaydik. O sirada haritada parildayan ve kimbilir belki de ilerde orada yasamama sebep olan bir bakisla Milano'yu gordum. 'Renata' dedim. 'Milano'ya mi gitsek?'. Renata benden 5-6 yas kucuk, Polonya'da yasayan kuzenimin o zamanki kiz arkadasiydi. Fakat hic yasindan bu kadar daha olgun bir kizla tanismamistim. Beni Istanbul'da sadece bir kez gormus, onu Cadde'ye goturdugumde birkac saatligine sohbet etmis olsak da, beni hic cekinmeden ve buyuk bir istekle yanina cagirmisti.
Renata'dan 'Nihan sacmalama, cok uzak orasi.' yanitini beklerken, o bana 'Neden olmasin, ben de Italya'ya bayilirim!' demisti. Ve iste yeni rotamizi ayarlayip tam 10 saatte istedigimiz yere varmistik. Orada gecirilen 1 gun sonrasi yine harita klavuzumuz olmustu. 'Hey, Zurih de yakin gozukuyor, ne dersin?' demisti Renata hinzirca gulumseyip. Iste Zurih'e kadar gececek zamandaki duygularim size anlatmak istediklerim.
Her ulke -Almaya haric- otoyollarini kullandirmak icin cuzi bir para aliyordu. 5-10 Euro'yu gecmeyen bu rakamlar, Isvicre sinirina girdigimizde degisti. Tam 38 Euro isteniyordu. Kizdik. Fakat o yemyesil guzelliklerden gecerken buna deger oldugunu gorduk.
Alp Daglari'na tirmaniyorduk. Mayis ayinda fena olmayan sicaklik, gitgide dusuyordu. Ama sicaklik dustukce manzara daha da tadina doyulmaz oluyordu. Yukseklere ciktikca yer yer karlar, yer yerse erimis karlarin daglardan kendini birakmasi sonucu caglayanlar olusuyordu. Daglari birbirine baglayan, sagi solu ucurum yollardan geciyorduk ve icimizde ne oldugunu bilmedigimiz, neredeyse gozlerimizi dolduran bir cosku sarmaliyordu. Bu duyguyu hic yasamamistim. Daglarin eteklerindeki minicik koylere bakip belki de buralarin Heidi'nin koyu oldugunu dusunuyor ve herhangi bir koye sapalim diyorduk.
Derken bir yerden ani bir kararla girdik. Valensee diye bir gol kenarinda, herhangi bir restoranin onunde durmustuk. Hava kararmak uzereydi. Gol kiyisindaki masaya ilisip guler yuzlu garsonumuzdan birer kahve istedik. Havanin karanligi gole vurmus, karsidaki daglarin magrurlugu da gole yansimisti. Belli ki buz gibi soguk olan golde hicbir kipirti yoktu. Bize verdigi muthis huzur disinda. Restoran sahibi de oturdugu sandalyesi ve yanindaki sakin kopegiyle bu huzurdan oldukca nasibini almisa benziyordu.
Iste tum bu cosku, ilk kez yasadigim bu tuhaf duygu, ic sesimi yonlendirmeye baslamisti; hayatta gorulmesi, yasanmasi gereken milyonlarca sey vardi ve biz minicik dunyamizda ise, aska, ufacik detaylara takilip kendimizi daha da buyuk bir ucuruma surukluyorduk. Oysa oyle muhtesemlikler vardi ki dunyada, tadina bakilmasi gereken...
Simdi de yasadigim huzunle karisik duygular 2009 Mayis'inda yaptigim bu geziyi animsatti. Isin icinde yalan dunyalar, tamamen uydurma hayaller yahut utopik dusunceler olsa bile, yuzumu doktugum bir gecenin sabahinda kapimin aralandigini hissettim. Ister sonuna kadar kandirmaca, ister dibine kadar gercek olsun; yasamadigim bir gun dogumu acti icimde. Oyle aman aman seyler oldu diye dusunmeyin. Sadece harflerin birlesiminin ne kadar ruhu yansitabilecegini gordum. Kelimeler dunyayi degistirebilecek gucte ve icimdeki gucun de bu kelimeler sayesinde ozgurlestigini anladim. Guc dedigim sonsuz bir kibrin sardigi egodan ibaret degil. Tam tersine ruhumun bedenime simsiki sarilip oksamasi aslinda. Ve simdi tum kirilganligim ve hassasiyetime karsin, yalnizligin en derininde de isik yanabilecegini biliyorum.
Sonrasi hic onemli degil su an icin. Daha once de hayal kirikliklari ve guvenimin yerle bir oldugu oldu ama demek istedigim, sonrasi icin korkularin yerini su anki coskumun almis olmasi ve ben bu baskinliktan dolayi cok umutluyum.
Kim bilir siz olsaniz, bu sizin icin hicbir onem tasimazdi. Ama farkedemedikten sonra guzel seylerin ne onemi var ki zaten...
Belki de bunu yapan benimdir. Zaten herseyin halusinasyon oldugunu dusunen bunyem, belki de ihtiyaci olani yaratmistir kendine. Fakat her ne ise o yarattigim, bana verdigi hazlardan pek memnunum.
Cok kotu bir tecrube sonrasi daha onceden biletini almis oldugum Polonya'ya gitmek durumunda kalmistim. Bir arkadasimin arabasiyla Varsova'dan sonra, Muthis guzellikteki Krakow'a ugrayacak, oradan da Prag'a gecip geri donecektik. Oyle bir zulumdu ki o ucaga binmek... Hala geride olan ve kalanlara uzulmekle mesguldum cunku. O aci icersinde kaybolmak sanki daha iyi olacakti. Fakat gidiyordum iste. Indigim andan itibaren pek hosnut olmasam da iyi gorunmeye calistim. Ve istemeyerek gittigim yolculuk basladi. Krakow'un ardindan yavas yavas yolculuga kendimi kaptirmaya baslamistim. Arabamizda Tomtom navigasyon, benim elimde de Avrupa haritasi, yollari katetmeye baslamistik. Prag yolundaydik. O sirada haritada parildayan ve kimbilir belki de ilerde orada yasamama sebep olan bir bakisla Milano'yu gordum. 'Renata' dedim. 'Milano'ya mi gitsek?'. Renata benden 5-6 yas kucuk, Polonya'da yasayan kuzenimin o zamanki kiz arkadasiydi. Fakat hic yasindan bu kadar daha olgun bir kizla tanismamistim. Beni Istanbul'da sadece bir kez gormus, onu Cadde'ye goturdugumde birkac saatligine sohbet etmis olsak da, beni hic cekinmeden ve buyuk bir istekle yanina cagirmisti.
Renata'dan 'Nihan sacmalama, cok uzak orasi.' yanitini beklerken, o bana 'Neden olmasin, ben de Italya'ya bayilirim!' demisti. Ve iste yeni rotamizi ayarlayip tam 10 saatte istedigimiz yere varmistik. Orada gecirilen 1 gun sonrasi yine harita klavuzumuz olmustu. 'Hey, Zurih de yakin gozukuyor, ne dersin?' demisti Renata hinzirca gulumseyip. Iste Zurih'e kadar gececek zamandaki duygularim size anlatmak istediklerim.
Her ulke -Almaya haric- otoyollarini kullandirmak icin cuzi bir para aliyordu. 5-10 Euro'yu gecmeyen bu rakamlar, Isvicre sinirina girdigimizde degisti. Tam 38 Euro isteniyordu. Kizdik. Fakat o yemyesil guzelliklerden gecerken buna deger oldugunu gorduk.
Alp Daglari'na tirmaniyorduk. Mayis ayinda fena olmayan sicaklik, gitgide dusuyordu. Ama sicaklik dustukce manzara daha da tadina doyulmaz oluyordu. Yukseklere ciktikca yer yer karlar, yer yerse erimis karlarin daglardan kendini birakmasi sonucu caglayanlar olusuyordu. Daglari birbirine baglayan, sagi solu ucurum yollardan geciyorduk ve icimizde ne oldugunu bilmedigimiz, neredeyse gozlerimizi dolduran bir cosku sarmaliyordu. Bu duyguyu hic yasamamistim. Daglarin eteklerindeki minicik koylere bakip belki de buralarin Heidi'nin koyu oldugunu dusunuyor ve herhangi bir koye sapalim diyorduk.
Derken bir yerden ani bir kararla girdik. Valensee diye bir gol kenarinda, herhangi bir restoranin onunde durmustuk. Hava kararmak uzereydi. Gol kiyisindaki masaya ilisip guler yuzlu garsonumuzdan birer kahve istedik. Havanin karanligi gole vurmus, karsidaki daglarin magrurlugu da gole yansimisti. Belli ki buz gibi soguk olan golde hicbir kipirti yoktu. Bize verdigi muthis huzur disinda. Restoran sahibi de oturdugu sandalyesi ve yanindaki sakin kopegiyle bu huzurdan oldukca nasibini almisa benziyordu.
Iste tum bu cosku, ilk kez yasadigim bu tuhaf duygu, ic sesimi yonlendirmeye baslamisti; hayatta gorulmesi, yasanmasi gereken milyonlarca sey vardi ve biz minicik dunyamizda ise, aska, ufacik detaylara takilip kendimizi daha da buyuk bir ucuruma surukluyorduk. Oysa oyle muhtesemlikler vardi ki dunyada, tadina bakilmasi gereken...
Simdi de yasadigim huzunle karisik duygular 2009 Mayis'inda yaptigim bu geziyi animsatti. Isin icinde yalan dunyalar, tamamen uydurma hayaller yahut utopik dusunceler olsa bile, yuzumu doktugum bir gecenin sabahinda kapimin aralandigini hissettim. Ister sonuna kadar kandirmaca, ister dibine kadar gercek olsun; yasamadigim bir gun dogumu acti icimde. Oyle aman aman seyler oldu diye dusunmeyin. Sadece harflerin birlesiminin ne kadar ruhu yansitabilecegini gordum. Kelimeler dunyayi degistirebilecek gucte ve icimdeki gucun de bu kelimeler sayesinde ozgurlestigini anladim. Guc dedigim sonsuz bir kibrin sardigi egodan ibaret degil. Tam tersine ruhumun bedenime simsiki sarilip oksamasi aslinda. Ve simdi tum kirilganligim ve hassasiyetime karsin, yalnizligin en derininde de isik yanabilecegini biliyorum.
Sonrasi hic onemli degil su an icin. Daha once de hayal kirikliklari ve guvenimin yerle bir oldugu oldu ama demek istedigim, sonrasi icin korkularin yerini su anki coskumun almis olmasi ve ben bu baskinliktan dolayi cok umutluyum.
Kim bilir siz olsaniz, bu sizin icin hicbir onem tasimazdi. Ama farkedemedikten sonra guzel seylerin ne onemi var ki zaten...
canim benim, hic eksilmesin enerjin, kocaman kalsin!
YanıtlaSilMaalesef bu dunyada mumkun degil :)
YanıtlaSilVerilen aliniyor, bu dunya dise dis, kana kani seviyor.
Olsun yurumeye devam ediyoruz ;)
Haa bi de; canimsin.