Bir Yavru Kedi Hikayesi

Bazen kendimi 35 yaşında bir ergen gibi hissediyorum. Ergen dediysem, hani şu bıkkınlıkları, sıkılmaları, hayatı anlamsızlaştırmaları, dünyada tek kalmış gibi hissetmeleri vardır ya, buna benzer hissiyatlar içinde oluyorum. 35 yaşında bunu yaşaması bir parça daha zor oluyor elbet. Keza dünyada tek hissetmek hala zor, her ne kadar insanoğlunun (bunun seksist olmayanı var mı?) dünyada tek başına olduğunu bilsem ve bunu kabullenme konusunda çok sıkıntı yaşamasam da...

Bugün bana bunları hissettiren minicik bir candı. Bir randevuma yetişmek için yürürken gördüm onu. Yavru bir kedi... Tatlılığı beni durdursa da arka ayağının birine basamadığını görünce kalakaldım. Bir adım attım ona ve o, en sevgiye aç haliyle yapıştı elime. Ne yapacağımı bilemedim. Biraz sevdim onu fakat bir çare bulmak lazımdı. Çok detaylara girmeyeceğim çünkü insanların duyarsızlığından bahsedip daha fazla ne kendi canımı ne sizin canınızı sıkmak istemem. Kısaca yardım çağırdım, belediye veterinere götürsün diye ve bir taksi durağına emanet ettim. Çok güvenemeyerek de olsa... Aklım yavru kedide, yetişmem gereken yere doğru koşturdum. Birkaç saat sonra telefon geldi belediyeden, kedi yoktu durakta ve etrafta da görememişlerdi. Yok ya detaylara gireceğim, Maçka Taksi Durağı'na rica ettiğimde içeri alamayız dediler, küçücük kedi dedim, cevap bile vermediler. Sonra rica minnet dışarı bırakıyorum lütfen göz kulak olun, yardım çağırıyorum dedim. Ama göz kulak olmaları bu kadarmış. Ama çabucak gelen Şişli Belediyesi'ne minnettarım.

Şimdi gece yarısını geçti, dışarıda ufak ufak yağan kar ve buz gibi bir soğuk var ve benim gözümden yaşlar iniyor. O ufacık sevgi dolu şey şimdi dışarıda. Ve öyle suçlu hissediyorum ki kendimi... O kedinin bir tane tüyü kadar değerli olmayan o taksicilere kızamıyorum bile. Çünkü bu günlerde insanlar beni pek de şaşırtmıyorlar iyilikleriyle. Ama alsaydım onu diyorum, daha güvenli bir yere teslim etseydim ya da getirseydim eve. Fakat gideceğim yer almazdı ki onu, daha işlerim vardı... Hiçbiri bahane değil ki. Şu günlük koşuşturmadan sıyrılamıyoruz, daha değerli şeyleri kaçırıveriyoruz işte. En kıymetlilerimizi, hayata güzellik katacak kişileri, anıları kaçırıyoruz gündelik işlerimizden. Ve o canın şimdi üşümesinin azabını çekiyorum ben kendi kendime. 

Ve işte bir ergen gibi yapayalnız hissediyorum. Sanki paylaştığım kimse anlamayacak, bilemeyecek bu duygu yoğunluğumu. Bu dünyada bir tek ben mi kaldım? Bu kadar yoğun suçluluk duygusu, bu kadar duygusallaşmanın altında belki başka bir şey daha var. Belki sadece o can değil üzüldüğüm. Belki ben de o küçük yavru kediyim. Belki ben de bazen soğuktan üşüyorum yapayalnız. Acaba kendime mi üzülüyorum? Yalnızlığı kabul etmedim mi acaba? Yoksa soğuktan ölmek mi korkutuyor beni? Ya da umursamayan, kalbinde sevgi, vicdan kalmamış insanların umarsızlığı mı acıtıyor? Sahi, daha birkaç gün önce acımasız mahlukların bomba patlattığı yerden geçmemiş miydim bu sabah? Hani 44 güzel insanın hayatını kaybettiği, günlerdir yasını tuttuğum, fakat ağlayamadığım, bu korkunç bombaların patlatıldığı Beşiktaş'tan geçmemiş miydim? Acaba bu mu tetikledi? İnanın sizle beraber çözümlüyorum ben de.

Belki de bu sevgisizliğin, gitgide kaybolan umudumun, daha da vicdansızlaştığını gördüğüm insanların küçük bir suretini gördüm bu kediciği umursamayanlarda. Ve bu zalimleşen düzene karşı birşey yapamamanın verdiği suçluluk geldi oturdu göğsüme. Ve yalnızlaştım kediyle.

Hayat herşeye rağmen güzel cümlesindeki rağmene takılıyorum. İnsanın kötüğünden çekip çıkartmaya çalıştığımız zoraki umut yoruyor her birimizi.

Çok yalnızız, soğukta titriyoruz. Umarım ölmeyiz, umarım öldürmeyiz.

Edit: 2 gün sonra aynı yerde pisi pisi diye aradım onu, hiç umudum yoktu ama bir döndüm bana bakıyor. Orada emanet edecek birilerini bulamayınca Engin'le aldık onu eve getirdik. Bakımları yapılıyor, keyfi yerinde. Ve melek gibi bir kedi bu! Bazen bazı şeyler mutlu sonla bitmesi, yeniden umut aşılıyor insana.
O önce bizi ağlatan sonra güldüren şapşalı da merak etmişsinizdir.

Edit 3 aşağıda...



Edit 3: Yaklaşık bir aydır bizimle ve ona ve yumuşacık kalbine öyle alıştık ki, bir yere bırakacağımız yok. Sağlığı yerinde ve yanımızda çok mutlu. Biz de onunla çok mutluyuz. Adını Pöti koyduk ve o artık mutlu yuvasında, mutlu uykular çekiyor bizlere sarılarak...








Yorumlar

  1. Yazmaya devam edin lütfen...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok sade ve bir o kadar motive edici bir cümle olmuş. Çok teşekkürler...

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Can’sız Bir Sene

Cahillikler ülkesi beni öldüremeyecek.

Gidememek