Kuslar catida bekliyor!

Hayat beklemekle mi geciyor yoksa bana mi oyle geliyor? Hep birseylerin olmasini bekliyoruz, bazen oldurmayi denemeden. Mezun olmak, guzel bir ise girmek, asik olmak, evlenmek, eglenmek... Tembel ruhumuz cogu zaman sadece beklemeyi seciyor. Firsat ayagimiza gelsin diye bekliyor. O yuzden mi mucadele etmekten bu kadar kacisimiz?

Firsat geliyor da ne oluyor ki? Biz o sirada baska dertlerden kafamizi indirmis, uzuluyor oluyoruz. Gelen neymis gormuyoruz bile. Cok sevdigim bir Cin Atasozu vardir, soyle der; "Bizim olmayı çok isteyen sevincler var. Tanri su arayan kuslar gibi bizi arayan onbin hakikati gonderir; ama biz onlara kapaliyiz. Bu nedenle onlar bir sure catida oturup sarkı soylerler, sonra da ucup giderler.". Cok etkilenmistim bu sozu ilk duydugumda, sonrasinda da bakisimi farklilastirdi bu soz. Hatirliyorum, bir kadin dergisinde gormustum seneler evvel. Hani o cok bilmis sacma yazilardan biriydi aslinda okumaya basladigimda. Sonra bu soz carpti gozume. Aylar sonra bunu yazan kisiye ulastim, arkadas olduk. O da cok mutlu oldu bu yazinin bana bu kadar onem atfetmesinden.

Hele su siralar, ozellikle Twitter'da aforizmalar okuyup duruyoruz. O an etkileniyor, ne kadar dogru diyoruz. Iki dakika sonra aklimizdan ucup gitmis oluyor. Neye yaradi ki okudugumuz? Kendini gelistirmeyi, karakterini degistirmek ve ananelerden uzaklasmak olarak algilayan bir millet olarak, okumayi sevmeyisimizi de gayet iyi anliyorum. Ve fakat bu dar ve kor bir bakis acisiyla verdigimiz kararlarin demokrasi sayilmasi da ne tuhaftir.

Ogretilen hayati yasamaya ne de aliskiniz. Cogumuzun hayali bile yok. Cunku cocukluktan beri hayalcilik kotu diye ogretildi, ayaklarinin uzerine bas dendi. Ama hayal kurmadan ne istedigimizi nereden bilecegiz? Mutlu olmak icin nereden baslayacagiz? Demek ki biz mutlulugun da ne oldugunu pek bilmiyoruz. Ya da ancak ogretildigi kadar biliyoruz. Bir cocuk dogdu mu mutlu oluyoruz ama cocugunuz tesadufen hayal kurmayi ogrenmis ve hayallerinin pesinden gidip muzisyen olmak istemisse onunu kesiveriyoruz.

Daha biz, buyuk sehirlerde yasayanlar bile bu donguden kurtulamamisiz. Kimimiz muhasebeci olmus, kimimiz bir sirkette mudur. Ya verilene razi olmusuz ya da pozisyonun verdigi egoyla tatmin olma pesindeyiz. O yuzden degil midir, birine yetki verildiginde kucuk daglari kendi yaratmis gibi davranmasi. Cunku baska tutunacagi dali yok, ruhunu doyuran bir ugras ya da ona mutluluk verecek bir kaynak... Ki zaten bu kaynagi nasil yaratacagini da bilmiyor. Dayatilani yasayip mutlu olma sanrisi icinde yuzuyor.

Peki ya o kaynak elimizde olsa? Tutun ki elinize cok yuksek miktarda para gecti. Buyrun, o zorla gittiginiz ise artik gitmek zorunda degilsiniz. Ne yapacaksiniz? Mesela hemen bir araba alirsiniz degil mi? Kirmizi bir Ferrari? Yine ortaya cikti iste egonuz. Sirketlerde arastirmislar, calisanlarin maaslarini artirdiklarinda calisanlar ilk 3 ay motive oluyorlarmis sadece, sonra yine ayni monotonluga donuyormus hersey. Neden sizce? Acaba para tek basina yeterli olmadigindan, ruhu bir hobiyle, askla, arkadaslarla, muzikle beslemek gerekliliginden olabilir mi? Ya da var olan, elimizde tuttugumuz seylerin kiymetini bilemedigimizden mi?

Hemen herkesin hayalidir ya piyangodan para cikmasi. Bir yazi okumustum, piyango talihlilerinin yasamlari uzerine. Hicbirisi elindeki parayla mutlulugu yakalayamamis. Ve eger siz de hayal kurmayanlardansiniz, bence bosuna zengin olmaya calismayin. Cunku ya elinizdeki parayla anca mal mulk sahibi olup tapulariniza sarilarak mutlu olma cabasi icine girersiniz yahut mezariniza goturemediginiz paralarinizla ancak sizden sonrakileri sevindirmekle kalirsiniz.

Cok mu pesimist konustum? Bence tam tersi, uyandirmak istiyorum. Sizle beraber kendimi de. Dolabimizda kac tane ayakkabi, kac canta, kac elbise, kac gomlek var bir dusunsenize. Bir de hala dolabi acip onunde dikilip 'uff ne giyicem, hic birseyim yok!' diye soyleniyoruz ya hani... Bunu dusunmeyi ne kadar goz ardi etsem de, bir sekilde onume cikartiyorum yine kendim. Eskiden tek bir lastik pabucla daha mutlu olan insanlardan sonra zavalli bizler, yiginlarca esya arasinda yapayalniziz. Bize aciyorum bazen. Hele bir de kucuk, gelismemis sehirlerde, koylerde yasayan cocuklar... Kimi deniz gormemis, daha tuketim canavarinin iclerine girmedigi, kirmizi yanakli cocuklar... Bazen dusunuyorum da, kim bilir aralarindan ne yetenekli ressamlar, yonetmenler, muzisyenler, heykeltiraslar cikabilir. Oysa ki onlar bizim burun kivirdigimiz meslekleri bile yaparlarsa sansli sayiyorlar kendilerini. Onlara ogretilen mutluluk da bu. Fakat en azindan doyumsuz degiller bizim gibi. Hepimiz deli gibi sevgiye, sefkate ac ama bir o kadar da sevgi vermek konusunda benciliz cunku. Cunku kapitalizmin ruhu en sosyalistimizin bile icine islemis durumda. Cunku zaten kapitalist bir dunyada, tek basina sosyalist yasayamazsin. Cunku herkesin yararlandigi nimetlerden yararlanmak istiyorsun. Ve cunku o nimetler artik ruhumuzu koreltip bizi iyiden iyiye materyalist yapti.

Aslinda size, surekli problem ureten mevcut monoton hayatimizda, o problemlere uzulurken nasil da diger firsatlari kacirdigimizdan bahsediyordum ki konu buralara geldi. Soylemek istedigim, o dertler arasinda bogulmus kafamizi biraz kaldirip ufkumuzu acmak gerekliligi. Bakis acimizi degistirip, kendimizi gelistirmek. Sabit fikirlerimizi yok edip, yeniliklere kucak acmak. Yoksa hep ciksin diye bekledigimiz o firsatlar, aslinda gelecek, yukarida bahsettigim kuslar gibi catida bekleyecekler ve biz derdimizi dramatize edip daha cok uzulurken, kafamizi kaldirip onlari goremeyecegiz ve onlar da ucup gidecekler. Ve o uzerimize gelen hayat, daha bir yuklenerek devam edecek agirlik olusturmaya.

Simdi bu yazdiklarimi da kac kisi okuyacak, kaci dogru diye kafasini sallayacak, kaci birkac dakika icinde unutacak ve benim kelimelerim uzay boslugunda kaybolacak bilmiyorum ama, dogaclama yaziyorum iste. Herseyi size yaziyorum saniyorsunuz belki ama burasi benim kendime not defterim de aslinda. Ne takdir bekliyorum, ne alkis. Sadece bir hatirlatma bunlar ve umarim unuttugum zaman bu yazdiklarim suratima tekrar carpar. Ve belki kim bilir, bende o atasozunun kaldigi ve bakisimi degistirdigi gibi, sizin de hayatinizda minik bir yer acar...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Can’sız Bir Sene

Cahillikler ülkesi beni öldüremeyecek.

Gidememek